Genetik Danışma Konuları

İnfertilite

Sperm yapımının kromozomlarda yer alan genetik yapılar tarafından yönetildiği ve bu bölgelerdeki kusurların sperm oluşumu, olgunlaşması ve farklılaşması gibi aşamalarda sorunlara yol açabildiği bilinmektedir.

Genetik hastalıklar, sperm oluşumunu farklı mekanizmalar ile olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu nedenle; diğer testler ile kısırlık nedeni saptanamayan çiftlerde  kromozom analizi vb. genetik incelemeler önerilmeli, bunların yapılmasının nedeni anlatılmalıdır.

Yapılan incelemeler sonrasında genetik bir bozukluk saptanması durumunda çifte bu konuda bilgi verilmeli, olası riskler anlatılmalı, gebelik ve gebelik öncesi dönemde yapılması önerilen işlemlere ilişkin detaylı açıklamalar yapılmalıdır.

Tekrarlayan Gebelik Kayıpları

Gebeliklerin yaklaşık %15-20’sinin düşükle sonuçlandığı düşünülmekle birlikte, kadınların çoğunlukla erken dönemdeki düşükleri fark edememeleri veya bir kaç gün kaymış menstrüel kanama olarak değerlendirmeleri nedeniyle bu oranın daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir.

Düşüklerin oluşumunda çeşitli nedenler rol almaktadır. Bunlar; kromozomal, endokrinolojik, anatomik, otoimmunolojik ve ekzojen (dış kaynaklı) nedenlerdir.

Bu nedenlerin en önemlilerinden biri olan fetal kromozom anomalileri ilk trimestirdeki (ilk 3 ay) düşüklerin %50-60’ından, ikinci trimestirdeki düşüklerin %20-25’inden, üçüncü trimestirdekilerin ise %5-10’undan sorumludur. Fetusta saptanan bu anomaliler genellikle yeni oluşan olaylardır ve diğer gebeliklerde tekrarlama riski çok azdır.

Bununla birlikte bazı çiftlerde anne ve baba sağlıklı olsa da düşüklere neden olabilecek kromozomal düzensizlikler saptanabilir. Bu nedenle gerek düşük materyalinde fetal dokuya ait hücrelerde, gerekse tekrarlayan düşükleri (2 veya daha fazla düşük) olan çiftlerden alınacak kan örneklerinde kromozom analizlerinin yapılması gereklidir. Yapılan genetik incelemede kromozom anomalisi saptanamaz ise düşüklere neden olan diğer faktörlerin kadın doğum uzmanı bir hekim tarafından değerlendirilmesi gereklidir.

Genetik inceleme için alınan diğer materyallerin (periferik kan, kordon kanı, amnion sıvısı ve koryon villus) aksine düşük materyali bazı farklılıklar göstermektedir. Alınan örnekte canlı doku bulunamaması çalışmanın yapılmasını engelleyebilmektedir. Ayrıca, materyalin alınma işlemi sırasında dış ortam ile temas etmesi bazı örneklerde mikroorganizmaların üremesine neden olabilmekte ve bu da genetik incelemenin yapılmasına izin vermemektedir. Bu nedenlerden dolayı çalışma tamamlanamayabilmektedir.

Akraba Evliliği

Akraba evlilikleri, aralarında kan yakınlığı olan kişiler arasında yapılan evliliklerdir. Akrabalık derecelerine göre en yakını 1. derece akraba evliliği dediğimiz kuzen evlilikleri olup teyze, hala, amca ve dayı çocuklarının arasında yapılan evliliklerdir. Yurdumuzda akraba evliliği oranı %21-40 olup bölgelere göre değişmektedir. Bu oran, bir kaç izole toplum dışında dünyanın en yüksek akraba evliliği oranıdır.

Genel olarak toplumda doğan her 100 çocuktan 2-3’ünde (%2) çeşitli nedenlerden kaynaklanan anomaliler saptanır. Bu risk akraba evliliği yapmış olan çiftlerde iki katına (%4-5) çıkar. Bu nedenle akraba evliliği yapmış çiftlerde gebelikler düzenli olarak takip edilmeli ve 2. düzey ultrasonografi mutlaka yapılmalıdır. Doğum sonrasında ise yenidoğanda fenilketonüri gibi sık gözlenen ve resesif kalıtılan hastalıklar için tarama testleri gerçekleştirilmelidir. Ayrıca bu çiftler, bazı resesif kalıtımlı hastalıklarda ilk bulguların doğumdan sonraki büyüme evrelerinde ortaya çıkması nedeniyle ikinci bir gebelik öncesinde uyarılmalı ve 1-2 sene beklemeleri önerilmelidir.

Akraba evliliği aynı mutant geni taşıma riskini arttırdığı için özellikle nadir gözlenen otozomal resesif hastalıkların ortaya çıkma riskini de artırır. Akraba evliliği sonrasında otozomal resesif kalıtımlı bir hastalığın ortaya çıkması durumunda çiftlerin yeni gebeliklerinde hasta çocukların doğma riski her gebelik için %25’tir.

İleri Maternal Yaş

İnsan vücudu hücrelerden oluşmakta olup bu hücrelerin içerisinde çekirdek adı verilen yapılar bulunur. Çekirdek içerisinde de kromozom adı verilen 46 adet yapı bulunmakta olup bunların eksikliği ve fazlalığı durumunda kromozomal hastalıklar gözlenir. Olgunlaşmamış yumurta hücrelerinde de vücut hücrelerine benzer olarak 46 adet kromozom bulunmaktadır.

Bir kız çocuğu doğduğu zaman, sayısı kişiden kişiye değişmekle birlikte yumurtalıklarında belirli sayıda yumurta hücresi mevcuttur. 12’li yaşlardan sonra bu yumurta hücrelerinden bir tanesi her ay olgunlaşır. Olgunlaşan bu yumurta bir sperm ile döllenirse gebelik meydana gelir. Gebelik gerçekleşmez ise yumurta dejenere olarak atılır. Dolayısıyla yumurta hücresi sperm hücresinin aksine sürekli yeni oluşan bir yapı değildir.

Yumurta hücrelerinin olgunlaşma sürecinde önemli olan nokta, normalde 46 kromozom taşıyan yumurta hücresinin bu süreç sonucunda genetik yapısının yarıya inmesi yani diğer bir deyişle kromozom sayısının 23’e inmesidir. Bu döngü kadında uzun yıllar devam eder. Bu süreç bir takım nedenlerden dolayı herhangi bir yaşta hatalı gelişebilir ve sonrasında da down sendromu gibi kromozomal hastalıklar karşımıza çıkar.

Yumurta hücresinin olgunlaşma sürecini etkileyen en önemli etkenlerden birisi de ileri anne yaşıdır. Yapılan bilimsel çalışmalarda 35 yaş ve üzeri kadınlarda yumurta hücresinin olgunlaşma mekanizmasında hataların oluşma şansının anlamlı derecede arttığı saptanmıştır. Buna bağlı olarak, ileri yaşa (>35) sahip kadınların gebeliklerinde kromozom bozukluğuna sahip bebeklerin görülme sıklığı belirgin olarak yükselir.

Sonuç olarak; ileri yaşa sahip kadınların gebeliklerinde kromozomal düzensizlik riski artmakta ve en sık olarak down sendromu (trizomi 21) görülmektedir. Normalde 700-800 doğumda 1 (%0.1’den az) gözlenen down sendromunun 40-45 yaşları arasında görülme sıklığı %1-4’e kadar yükselmektedir.  Bu nedenle ileri maternal yaş saptanan hastalara gebelik öncesinde kromozomal hastalıklarla ilgili riskler anlatılmalı ve prenatal tanı önerilmelidir.

Teratojen Ajanlar

Gebelik sırasında karşılaşılan çevresel etkenler ve kimyasal maddeler fetusta malformasyonlara neden olabilir. Teratojen bir ajanın gebeliğe etkisi; gebeliğin hangi döneminde maruz kalındığı, ajanın özelliği, ne kadar süre ve dozda kullanıldığına göre değişir.

Bunların embriyo üzerindeki etkisi, ilk 2 hafta içerisinde ya hep ya hiç şeklinde olup embriyo kaybedilir veya tamamen sağlıklı olarak gelişmeye devam eder. Teratojen ajanların etkileri özellikle organogenezisin gerçekleştiği 3-10 haftalarda gözlenir. Gebeliğin daha sonraki dönemlerinde ise fetusun etkilenme olasılığı daha düşüktür.

Gebelik döneminde bir teratojen ile karşılaştığı düşünülen kadınlarda bilgiler çok dikkatli alınmalı ve daha sonra aileye genetik danışma verilmelidir.

"Genetik bilgi, insan sağlığı ve gelişimi hakkında sınırsız bir bilgi kaynağı sunar; ancak bunun nasıl yorumlanacağını ve nasıl kullanılacağını anlamak bilim dünyasına büyük bir sorumluluk yükler."

James Watson